Arama
En son konular
Avcılığın biyo-felsefesi
1 sayfadaki 1 sayfası
Avcılığın biyo-felsefesi
Avcılık, ilk canlının tür çeşitliliği oluşumu içersinde yerini almaya başladığı zamandan beri reel bir olgu olarak gelişegelmiştir.
Daha önce de belirtildiği esaslar çerçevesince gelişen bir olgu olduğundan sınıflama yapmak kanımca pek de doğru olmamaktadır. Bu sebeple balık avcılığı, “kara avcılığı” [ki; avlanan belirtilmesi bakımından dil kurallarına zorlama bir uyum içermektedir] gibi sınıflandırılması yanlış olacaktır.
Aynı şekilde bu sınıflandırmanın neye istinaden olduğu anlaşılamayan, tatlısu avcısı, trofe avcısı gibi alt kavramların da yanlışlığı, avcılık kökeni ve gelişimi incelendiğinde boşta, askıda kalacaktır.
Bu çerçeveden hareketle avcılığın biyo-felsefesi diyebileceğimiz olgunun her şeyden önce irdelenmesi gerekmektedir.
İlk çağlarda protein kaynakları esas alındığında, avcının becerisi dahilinde ve coğrafi konumuna göre faydalanma esasını oluşturduğunu görebiliyoruz.
Faydalanma esası ise, birincil olarak protein ihtiyacı; takip eden sıralamada ise; post, tırnak, kemik gibi yan unsurların ve bunların geliştirilmesi ile araç olarak kullanılması şeklinde önümüze çıkmakta.
Bu temel bilgi bize aynı zamanda, kişinin ve/veya topluluğun güvenliği dışında söz konusu faydalanmanın olamayacağı canlı türlerinin doğal olarak avcılığının veya daha yalın bir tanım ile doğadan toplanmasının yapılmadığını bize gösteriyor.
Doğaldır ki, bu faza gelinene değin, deneme-yanılma yolu ile fayda sağlayamayacak bir çok tür de nasibini almış olsa gerektir.
Ancak, gelişen tarihsel süreç içersinde bu dengeli bir düzene oturmuş olsa gerektir.
Bu sebeple şömine üzerine asma veya bacağından şemsiyelik yapma amaçlı bir öldürme faaliyeti, çağımızda sadece psikiyatrların çalışma alanına girmektedir.
Yakın çevre ile dengeli olarak gelişen protein temini olgusu, avcının coğrafi durumuna göre şekillenmiştir. Buna göre basitçe; sulak alan veya deniz kıyısındakiler ağırlıkla su ürünlerine, buna karşılık dağlık-ormanlık alandakiler ise karasal formlara yönelmişlerdir.
Bu yönelim, gerçekte çevrede olan protein kaynaklarının avcı ile olan direkt etkileşiminden doğmuştur.
Bu bağlamdan hareketle, avcılığın veya daha yalın tanımı ile doğa ile yaşamsal etkileşimin yukarıda bahsi geçen fazlara ayrılmasının da günümüzde pek bir anlamı kalmamıştır.
Çağımızda artan insan nüfusu yaşamını sürdürebilmesi için ciddi bir tür çeşitliliğine gerek duymaktadır. Bu, gün be gün gerileyen olgu, hem avı, hem de avcıyı yekından ilgilendirmektedir.
Doğada hiç bir form, basit de olsa bir zincir içinde yer almaksızın var olamaz. İnsanoğlunun da yaşamını sürdürebilmesi için çevresinde, bakterilerden en yüksek organizasyonlu canlılara kadar bir çok formun düzenli etkileşimine gerek duymaktadır.
Bu da besin piramidinin en üst sıralarında yer alan insanoğlunun omzuna, yaşamını devam ettirebilmesi için ciddi bir görev yüklemektedir.
Bu görevin ana unsuru olan yaşamı devam ettirebilmek dürtüsü, her canlıda olduğu gibi insanoğlunun da varoluşunda saklıdır.
Ancak diğer avcı formlar ile farkı mental kimliğinde yatan insanoğlu bir ayrıma gelmiştir.
Bu ayrımda karar vermesi gereken vahşet-avcılık arasındaki ayrımı sağlayan çizgiyi yeryüzündeki sınırsız populasyonu ile dengeleyerek sürdürmek zorundadır.
Bunun yansıması olarak, yurdumuz avcısı da özgüveni ile tüm olumsuzluklara ve tüm ard niyetli dayatmalara rağmen oynanan oyunları bozabilecek niteliktedir.
Yeter ki başkalarının dayatmaları ve yaldızlı illüzyonları yerine, çevresine gören gözlerle bakmayı bilebilsin.
alıntı..
Daha önce de belirtildiği esaslar çerçevesince gelişen bir olgu olduğundan sınıflama yapmak kanımca pek de doğru olmamaktadır. Bu sebeple balık avcılığı, “kara avcılığı” [ki; avlanan belirtilmesi bakımından dil kurallarına zorlama bir uyum içermektedir] gibi sınıflandırılması yanlış olacaktır.
Aynı şekilde bu sınıflandırmanın neye istinaden olduğu anlaşılamayan, tatlısu avcısı, trofe avcısı gibi alt kavramların da yanlışlığı, avcılık kökeni ve gelişimi incelendiğinde boşta, askıda kalacaktır.
Bu çerçeveden hareketle avcılığın biyo-felsefesi diyebileceğimiz olgunun her şeyden önce irdelenmesi gerekmektedir.
İlk çağlarda protein kaynakları esas alındığında, avcının becerisi dahilinde ve coğrafi konumuna göre faydalanma esasını oluşturduğunu görebiliyoruz.
Faydalanma esası ise, birincil olarak protein ihtiyacı; takip eden sıralamada ise; post, tırnak, kemik gibi yan unsurların ve bunların geliştirilmesi ile araç olarak kullanılması şeklinde önümüze çıkmakta.
Bu temel bilgi bize aynı zamanda, kişinin ve/veya topluluğun güvenliği dışında söz konusu faydalanmanın olamayacağı canlı türlerinin doğal olarak avcılığının veya daha yalın bir tanım ile doğadan toplanmasının yapılmadığını bize gösteriyor.
Doğaldır ki, bu faza gelinene değin, deneme-yanılma yolu ile fayda sağlayamayacak bir çok tür de nasibini almış olsa gerektir.
Ancak, gelişen tarihsel süreç içersinde bu dengeli bir düzene oturmuş olsa gerektir.
Bu sebeple şömine üzerine asma veya bacağından şemsiyelik yapma amaçlı bir öldürme faaliyeti, çağımızda sadece psikiyatrların çalışma alanına girmektedir.
Yakın çevre ile dengeli olarak gelişen protein temini olgusu, avcının coğrafi durumuna göre şekillenmiştir. Buna göre basitçe; sulak alan veya deniz kıyısındakiler ağırlıkla su ürünlerine, buna karşılık dağlık-ormanlık alandakiler ise karasal formlara yönelmişlerdir.
Bu yönelim, gerçekte çevrede olan protein kaynaklarının avcı ile olan direkt etkileşiminden doğmuştur.
Bu bağlamdan hareketle, avcılığın veya daha yalın tanımı ile doğa ile yaşamsal etkileşimin yukarıda bahsi geçen fazlara ayrılmasının da günümüzde pek bir anlamı kalmamıştır.
Çağımızda artan insan nüfusu yaşamını sürdürebilmesi için ciddi bir tür çeşitliliğine gerek duymaktadır. Bu, gün be gün gerileyen olgu, hem avı, hem de avcıyı yekından ilgilendirmektedir.
Doğada hiç bir form, basit de olsa bir zincir içinde yer almaksızın var olamaz. İnsanoğlunun da yaşamını sürdürebilmesi için çevresinde, bakterilerden en yüksek organizasyonlu canlılara kadar bir çok formun düzenli etkileşimine gerek duymaktadır.
Bu da besin piramidinin en üst sıralarında yer alan insanoğlunun omzuna, yaşamını devam ettirebilmesi için ciddi bir görev yüklemektedir.
Bu görevin ana unsuru olan yaşamı devam ettirebilmek dürtüsü, her canlıda olduğu gibi insanoğlunun da varoluşunda saklıdır.
Ancak diğer avcı formlar ile farkı mental kimliğinde yatan insanoğlu bir ayrıma gelmiştir.
Bu ayrımda karar vermesi gereken vahşet-avcılık arasındaki ayrımı sağlayan çizgiyi yeryüzündeki sınırsız populasyonu ile dengeleyerek sürdürmek zorundadır.
Bunun yansıması olarak, yurdumuz avcısı da özgüveni ile tüm olumsuzluklara ve tüm ard niyetli dayatmalara rağmen oynanan oyunları bozabilecek niteliktedir.
Yeter ki başkalarının dayatmaları ve yaldızlı illüzyonları yerine, çevresine gören gözlerle bakmayı bilebilsin.
alıntı..
ibrahim63- moderatör
- Mesaj Sayısı : 130
Kayıt tarihi : 16/05/08
Nerden : t.c
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ptsi Haz. 16, 2008 9:29 am tarafından hacettepe
» Corel'de İnternetten Ücretsiz Hazır Clipart'lar
Ptsi Haz. 16, 2008 9:23 am tarafından hacettepe
» çalınan göz yaşları....
Perş. Haz. 12, 2008 7:40 pm tarafından ibrahim63
» çatlak bir testi...
Perş. Haz. 12, 2008 7:38 pm tarafından ibrahim63
» ipin hesabı....
Perş. Haz. 12, 2008 7:37 pm tarafından ibrahim63
» affın erdemi....
Perş. Haz. 12, 2008 7:36 pm tarafından ibrahim63
» Photoshop Programlari / Paint Shop Pro V11.20
Perş. Haz. 12, 2008 6:53 pm tarafından hacettepe
» Photoshop Programlari / slayt programı
Perş. Haz. 12, 2008 6:52 pm tarafından hacettepe
» face on body bu programı kaçırmayın
Perş. Haz. 12, 2008 6:50 pm tarafından hacettepe